İslami çevrede polemik: ‘Taliban kafası’

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Profesörü İbrahim Maraş, geçen günlerde Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay’ın Afganistan yazılarını eleştiren bir tweet serisi yayımladı. Tweet serisinde “Tam bir selefi kafa” ifadelerini kullanan Maraş’a Aktay’dan karşılık gecikmedi.

“Türkiye’de ilahiyatçının dinle kavgası” başlıklı köşe yazısı kaleme alan Aktay, “Dinci” kavramını “Türkiyeli gavurlardan duydukları” bir küfür olarak tarif ederek, “Afganistan ve bugün onu yöneten Taliban’ı giderek yerinde görerek aktardığımız gözlemlerimize karşı Ankara İlahiyattan bir Profesör sarılmış klavyesine, sallamış nefretini ve bize “dinci” demiş. Daha önce İslamcıları oraya buraya “gizli ajandaları var, şeriat düzenini getirmek istiyorlar” diyerek ihbarda bulunmayı tıynet haline getirmiş birinin tipik ispiyon jargonu” dedi.

“Yazısında bize nefret duygusunu ifade ettiği cümlelerin her bir kelimesinde sergilediği derin cehalet ise tam bir “neresini düzeltelim” dedirtecek bir absürt komedi saçmalığı” ifadelerini kullanan Maraş, şunları kaydetti:

“İbrahim Maraş gibileri kurgulayan “ilahiyat projesi” İslam’ı tarihsellik adına, hükmün zaten her zaman değişebileceği varsayımıyla işgalcilerle ve düşmanla her türlü pazarlığa, bilhassa işgalcinin siparişlerine açık hale getirir…

Haa, hüküm değişebilir elbet ama buna kim karar verecek? İşgalciler mi, onlara teslim olmuş, onların nezdinde bir kabul peşinde olan işbirlikçileri mi, yoksa vatanlarını Allah’ın kitabına tabi olarak müdafaa eden mücahitler mi? Kitap yazılı metinden ibaret olarak gelmemiş, bir de hikmetle gelmiş. Bu hikmet de her şeyden önce o kitaba iman edenlere verilen, peygamberin öğrettiği bir melekedir.

Bu iman gittiğinde, o kitabın yorumunu çağın egemenlerinin veya egemen olan çağın işgaline ve iğfaline açtığınızda ortada sadece kitabın heva ve heveslere uydurulması kalır.
Taliban’ı “belli bir din yorumunu Allah’ın dini sanmak” ile suçlayarak tersinden “yorumun mutlaklığını öne sürmek” artık klasikleşmiş bir tarihselci ilahiyat ezberi. Bu hermenötik değil çok derin bir psikolojik sorun. Allah’a, Resulüne ve müminlere sadakat(sızlık)la ilgili tipik bir hastalık. Bunun örnekleri Kur’an’da da tarihte de bolca mevcuttur. Din samimiyettir (nasihat), Allah’a, Kitabına, Resulüne ve müminlere.

Bir bilim adamı, bir üniversite hocası ve bir ilahiyatçının kesin inançlılığına bakın ki, ben olay mahalline giderek gözümle gördüklerimi, şahit olduklarımı aktardıklarımı oradan buradan duyduklarıyla ama gayet kendinden emin, çok bilmiş tavrıyla yalanlıyor, anlattıklarımızdan bir de kendine göre bir Harikalar Diyarı tasviri de yakıştırıyor.

Daha önce Taha Abdurrahman üzerine yazdığım yazılar dolayısıyla da hem bana hem Mehmet Görmez’e ağız dolusu bir sataşmasını hatırlıyorum aynı şahsın. 90 yıllık ömrüne sığdırdığı onlarca kitabın yazarı, dünyada hakkında onlarca tez, makale, kitap yazılmış Taha Abdurrahman’ı bütün laubaliliğiyle “hiçbir şey söylemiyor” diyerek bir çırpıda harcayan garip bir kıskanç inkarcılık sezmiştim.

Ne öncesinde ne sonradan dikkatimi çekecek hiçbir kayda değer çalışmasını, Müslümanları ilgilendiren herhangi bir meselede olumlu bir yaklaşımını veya katkısını da duymadım. Ama sonradan bolca sataşmalarını, dalaşmalarını, ona buna nefret dolusu söylemlerini gördüm. Bu nasıl bir kavgacı ilahiyatçılık? Neden bu kadar nefret ve öfke? Bu kadar nefret duygularıyla, bilhassa Türkiye’de İslamcılığa karşı kendine bir hasım misyonu yüklenmiş bir ilahiyatçılığın motivasyonu ne? Kimin adına, hangi din veya ilahiyat anlayışı adına, hangi tanrı adına?

Kuşkusuz İlahiyat fakültesi sonradan kısa bir süre içinde bu beklentileri aşarak bilakis Müslüman halkın beklentilerine daha fazla cevap verecek bir noktaya doğru gelişmiştir. Ancak belli ki birileri o misyona sadık kalmakta ısrar ediyor.

Bu misyona o kadar yürekten inanmış ki “Taliban’ın Amerika’yı hizaya getirdiği” gerçeğine “masal” diyor. Biz de saf saf bu masala inanıyormuşuz.

Yahu Amerika bile Afganistan’da hezimete uğradığını kendi kabul etmiş, çıkarken rezil rüsva olmuş bizimkisi buna hala masal diyor. Gerçeklerden o kadar kopuk, kendi mevhum itikat dünyasında yaşıyor. Evet, tam da Amerika’nın yenilmez kadir-i mutlaklığı bazılarında bir teolojik itikat. Gözüyle görse aksine inanmayacağı bir itikat. Ne diyelim? Allah hidayet versin”

Related Posts

Hatay’da dün çıkan orman yangınına müdahale ediliyor

Bademli ve Yukarıbucak mahalleri arasındaki ormanlık alanda, dün akşam saatlerinde çıkan yangını söndürmek için bölgeye sevk edilen ekipler, sabah saatlerine kadar alevlere karadan müdahale etti. Engebeli arazi şartlarından dolayı ulaşım zorluğu …

İstanbul’da asayiş ekipleri harekete geçti: Yüzlerce gözaltı var

Megakentte binlerce personelin katıldığı “Huzur İstanbul” denetimi yapıldı. Çeşitli suçlardan aranan 292 kişinin yanı sıra 735 şüpheli gözaltına alındı.

Gazze kasabı kendini Mehdi ilan etti

Gazze kentini işgale hazırlanan “Gazze Kasabı” lakaplı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas ile kısmi bir ateşkes ve esir takası anlaşması için yapılacak müzakerelere kapıyı kapattıklarını ve görevlerinin büyük İsrail’i kurmak olduğunu söyledi.

Niğde’de 1 milyon 315 bin doldurulmuş makaron ele geçirildi

Niğde’de düzenlenen operasyonda, 1 milyon 315 bin doldurulmuş makaron (filtreli sigara kağıdı) ile çok sayıda kaçak ürün geçirildi, 14 şüpheli gözaltına alındı

CHP’den AK Parti’ye geçişin perde arkası: İşte Özlem Çerçioğlu’nun milli duruş geçmişi ve katılım süreci

CHP’li Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun AK Parti’ye geçme kararının yankıları sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 2009 yılından bu yana samimi diyalog içinde olduğu belirtilen Çerçioğlu’nun, dövizin yükseldiği ilk yıllarda Erdoğan’ın ‘dolar bozun’ kampanyasına AK Partililerden önce destek verdiği belirtiliyor. Aydınlı Siyasal İletişimci Veysel Karahan, Çerçioğlu’nun milli duruş sergilemek adına döviz bürosuna gidip 1071 dolar bozdurduğunu belirtti. Karahan’a göre, Özgür Özel ve değişimci grubun, parti içindeki siyasi çekişme sebebiyle kaybettikleri ilk şehir Aydın oldu.

Yandaş medyadan iktidara eleştiri yağmuru

İktidara yakınlığıyla bilinen Türkiye gazetesinin yazarı Meryem Aybike Sinan, hükümeti eleştiri yağmuruna tuttu.